Son Dakika
Vakfımızın bu ay ki konferans konuğu tarihimiz üzerine önemli çalışmaları olan tarihçi-yazar Mustafa Armağan Türkiye yakın tarihi ve geçmiş tarih üzerine önemli bilgiler verdi.
Armağan,sözlerine başlarken öncelikle vakıf yöneticilerimizin beni çağırdıklarında memnum oldum. Muş önem verdiğim bir coğrafya geçmiş dönemde 11.Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ziyarette bulunduğunda ben de kendisi ile ziyarette bulunmuştum. Muş’u, Norşin’i, Ahlat’ı gezme ve oradaki insanlar ile tanışma fırsattı buldum. Daha sonra kendim ve çocuklarım ile oraya gittim çocuğumun da oradaki tarihi görmesini yakinen tanımasını istedim. Muş hakikaten benim içinde orası mümtaz mahallerden bir tanesiydi. Dolayısıyla bizim Anadolu’ya giriş kapımız olan bu bölgenin tarihimizde kültürümüzde büyük yere sahip olmasını ve daha çok gündeme gelmesini isteyen biri olarak arkadaşların teklifini memnuniyetle karşıladım, buna vesile olan arkadaşlara teşekkür ettim.
Müslümanlar bu coğrafyayı şekillendirdi ve anahtarını bize teslim etti
Şimdi bu bölgenin önemi Malazgirt ve Alparslan gerçi Alparslan’dan önce bu bölgeye Türkler Müslümanlar defalarca gelip gidiyorlar. Hatta ben Bitliste Eyüp Sultanın kardeşinin mezarını buldum. Dolaysı ile biz Türklerin bu bölgeye gelmesi değil Anadoluyu bizden önce Müslümanların buraya defalarca gelip Müslümanlığı geliştirmek ve yaymak için bir koordinat olarak belirlediğini düşünmeliyiz ki, biliyorsunuz Eyüp Sultanın İstanbul’a doğru gelmesi tek değildir birçok defa Müslümanlar Hz. Osman döneminden bu yana Anadolu’ya geldiler seferler düzenlediler. Gelenler bir kısmı orada şehit düştüler bu yapılan araştırmalara baktığımızda Marmaris’te iki sahabenin mezarı bulundu dolaysı ile buralar boş değil. Örneğin bu günkü Kadıköy’de bile sahabelerin kemikleri bulundu, zamanında gelip boğazı geçip Bizans ile savaşma imkanı bulamadıklarından orada çadır kurup yerleşmek istediler tabi sıcak iklimlerde gelip buranın soğuk kış şartlarına alışmadıkları için çoğu hastalandı şehit oldular. Dolaysı ile bu coğrafya ya bir bütün olarak bakmamızda fayda var. Buranın tapusu bizim dolaysı ile Müslümanlar bu coğrafyayı şekillendirdi ve anahtarını bize teslim etti. Böyle bakarsak Türkiye’yi doğusu ile batısı ile bir bütün görebiliriz. Bizi birleştiren etken bu İslami bakış açısı ile bakarsak bizi birleştiren etkeni yakalaya biliriz bu vizyonu bakış açısını yakalamıyorsak Türkiye’yi doğusu ve batısı ile görmek mümkün değil. Selçuklular 1016 yılında Çağrı bey tarafından Anadolu’ya akın başlattılar.1071 Malazgirt zaferi milat olarak sayılır ama bunun öncesi Selçuklu hanedanı çağrı bey tarafından ilk akınlar başlatılır. Önümüzdeki sene Selçuklu akıncılarının Anadolu’ya girişinin bininci yıllı geliyor. Bu akınlar kalıcı olamamış 1071’in özeliği biliyorsunuz Bizans hakimiyetinin kırıldığı Anadolu Müslümanlarının buraya gelip rahatlıkla yerleşe bildikleri bir dönem bu bakımdan önemlidir. Tabi Malazgirt bizim son dönemlere kadar tellafuz edilemeyen bir tabuydu ders kitaplarında, popüler tarih kitaplarında hata akademi kitaplarında bulmamız mümkün değildi, üzeri atlanıp geçilen bir konuydu.
Malazgirt meydan muharebesinde Kürtler var mıydı?
Malazgirt meydan muharebesinde Kürtler var mıydı? Hep Türk perspektifinde bakıldığı için Selçuklularda saf Türk olarak görüldü. Türkler Anadolu’ya girdi Türkler bu fetihleri yaptı bir yaklaşımla bakıldı. Edindiğimiz kaynaklarda şöyle bir bilgiye ulaştık Malazgirt meydan muharebesi ile ilgili Alparslan’ın ordusunda 10.000 Kürt savaşçı vardı bugün elimizdeki tarih kitaplarına baktığımızda böyle bir bilgiyi bize vermiyorlar. Sonuca etki eden önemli Türk komutanlar savaşçılar vardı ama zaten sekiz on tane kaynakla sınırlı olan Malazgirt savaşının bu bilgilerin verilmemesi makaslanması buharlaşması enteresan bir nokta.
Edindiğimiz kaynak ve bilgilere baktığımızda Alparslan ile Mervani Kürtleri arasında anlaşma yapıldığını görüyoruz. O dönemde Anadolu’da Bizans imparatorluğu ve Ermeni devletleri olduğundan Mervani Kürt devleti Anadolu’ya giremiyor. Malazgirt’in öte tarafında bekliyorlar. Alparslan burada başarılı bir siyaset ile Mervani devletinin Nizamutin reisi ile anlaşarak Alparslan’ın ordusuna katkıda bulundu. Alparslan’ın asıl ordusu Halep’e doğru gitmişti Alparslan Bizans ordusunun Malazgirt’e doğru ilerlediğini duyunca Halep’e giden ordusunu Fırat’tan buyana çağırınca nehirde birçok insanı, atları boğuldu büyük kayıplar yaşadı. Dolaysı ile oradaki beyliklerden Kürtlerden topladığı 50.000 kişilik ordu ile 200.000 kişilik Bizans ordusuna karşı koydu tabi Bizans ordusunda Peçenekler gibi paralı askerler vardı onlarda saf değiştirince büyük zafer kazandı. Alpaslan tabi asıl sorunlarından biride taht kavgası vardı geri dönüp sorunu çözmeye çalışırken 1072 de suikasta kurban giderek yerine öldü. Yerine geçen oğlu Melik Şah Karadeniz de Batum’a Akdeniz’de Antakya’ya kadar sınırları genişletmiştir.
Bu gün baktığımızda tabi doğu sınırlarımızda ortaya çıkıyor Melik Şah döneminden itibaren Selçuklu Anadolu’nun önemli medeniyetlerinden biridir. Tabi Selçuklular Anadolu Selçuklularından ibaret değildi sınırları çok genişti en parlak dönemlerini Selçuklunun kanunisi dediğimiz Melik Şah döneminde yaşadılar. Selçuklunun en önemli sorunlarından biri taht kavgaları idi. Düşmanla savaştıkları kadar kendi içlerinde savaş halindeydiler tabi büyük organizatörlerdi büyük devlet adamları yetiştirdiler ama taht kavgalarından en uzun tahta kalan 20 sene ile Melik Şah’tır öldükten sonra üç oğlu taht kavgasına girişti tabi Selçuklu Osmanlıda olduğu gibi sistemli gidemedi zamanı geldi Selçukluda 11 padişah vardı durum böyle olunca Suriye Selçukluları, Kirman Selçukluları, Anadolu Selçukluları gibi birçok devlet ortaya çıktı böyle olunca da Selçuklu İmparatorluğu 300 yıl civarında hüküm süre bildi.
Osmanlı Türk ve Müslüman aleminin en büyük ve en fazla ayakta kalan devletidir
Osmanlı imparatorluğuna baktığımızda Türk ve Müslüman aleminin en büyük ve en fazla ayakta kalan devletidir.
Osmanlı, 600 yıl hüküm sürdü ve Müslüman ve İslam aleminin en büyük sınırlarına ve en uzun ömürlü devleti oldu. Moğol istilasından Anadolu’ya gelen Türk aşiretleri Moğol istilasının durduğunu görünce Ahlat’ta bir Şura topladılar bir karar aldılar, artık Moğol istilalarının durduğu ve Bağdat’a doğru kaydığını görünce geri dönmeye karar verdiler. Osmanlının kurucu beyliği Kayıların başında olan Ertuğrul gazi buna karşı çıktı biz buraya kadar geldik artık kaderimiz bu topraklarda yazıldı diyerek burada kaldı diğerleri geri döndüler. Kayılar önce Fırat havzasına Urfa tarına gelip yerleşmek istediler oradaki aşiretler müsaade etmeyince Ankara civarına geldiler orada da istenmeyince Selçuklu hükümdarı Alaattin Keykubat Söğüt civarına yerleşmelerini istedi. Selçuklu hükümdarı verdiği söğüt o zaman Bizans ile sınır olmasına rağmen 400 çadırlık aşiret kurdurdukları Osmanlı imparatorluğu 24 milyon metre karelik sınırları ile İslam aleminin kaderini değiştirdi diye biliriz.
Tabi Osmanlıyı anlatmak için uzun uzun konuşmak gerekli son yılarından bahsedersek Cihan devletti Sultan ikinci Hamit döneminde toparlanma dönemine girdi. 27 Nisan 1909 Yılında Abdülhamit tahttan indirildi. Kimsenin onu tahtan indirmeye yetkisi yoktu. Osmanlı Meclisi Meclisi dahi padişahı tahtan indirmeye yetkisi yoktur. Padişahı tahtan indirmek için dine aykırı davranışta bulunması, aklen delirmesi ve ihanette bulunması gibi şeyhül İslam fetvası ile padişah tahtan indirilebilir. Meclisin toplanıp padişahın tahtan indirme yetkisi anayasa da yoktu buna rağmen oldu biti ye getirdiler padişaha el bıraktırdılar. Kendisine gönderilen 4 kişiden birisi Yahudi ,birisi Ermeni ve biriside daha sonradan hain olduğu öğrenilen Arnavut bir tanede saraydan yetişme olan birini gönderdiler. Padişahı tahtan indirme nedeni neydi? Şelfi şerif dediğimiz belgeydi; fakat bu belge kimin elline verildi asıl önemli olan bu Abdül Hamit şöyle bir lafı var “beni tahtan indirecek dört tane Müslüman bulamadınız mı? Benden sonra bu devleti on yıl idare etsinler yüz yıl sayacağım.” Mondros müzakeresi 30 Ekim 1918 Abdül Hamit’in tahtan indirilen tarihe baktığımızda sadece dokuz buçuk yıl idare edebilmişler. Abdül Hamit’in bıraktığı İki buçuk milyon metre karelik Osmanlı toprakları işgal edilmiş hata başkenti işgal altına girmiş padişahı esir bağımsızlığını kaybetmiş duruma gelmiş ve indirenlerin hepsi daha sonra geç anladık bu adam bir şeyler biliyormuş bunu geç anladık. Biz bir oyuna kurban gittik. Vatanı kurtaralım derken vatanı batırdık söyleminde bulunuyorlar.
“Abdülhamit’ten sonraki on yılda büyük bir savaşa ve kaos dönemine giriyoruz”
Abdülhamit’ten sonra ki on yılda büyük bir savaşa ve kaos dönemine giriyoruz. Savaşın arkasından 1918 de mütareke imzalanıyor bundan sonra herkes ne yapacağız telaşında işte bu ne yapacağız telaşında Türkler ve Kürtler Osmanlı imparatorluğundan kalan iki Müslüman unsur anası İslamiyet kaldı. Araplar, İngiliz ve Fransız işgaline girmiş, Balkanlar daha önce gitmiş. İçerde ermeni ve Rumlar var, Laz, Çerkez gibi unsurlar var ama çok küçük guruplar. Bundan sonra Türkler ve Kürtler el ele verecek, Osmanlıdan kalan son kara parçasını ismi Türkiye olacak devleti kuracaklar. Tabi buna karşı çıkanlar olabilir. Kürtlerde Araplar gibi Kürdistan olarak ayrılabilirlerdi. Serv’de girişimler olsa da İngiliz oyunu olduğu anlaşılınca Osmanlı subayı olan Mustafa Kemal etrafında toplandılar öyle inanılmıştı. Sivas kongresine olmasa da Erzurum kongresin de önemli Kürt temsilcileri katılmışlardır. Hatta Erzurum kongresinde şöyle bir rapor çıkıyor karşımıza bu raporda” Bizim aramızda Türklük ve Kürtlük diye bir mesele çıkarılmak isteniyor. İstanbul siyasetinin Anadolu’yu ihmal etmeleri Türklere atılarak aramızda nefret oluşturulmaya çalışılıyor.
Azınlık olan Ermenilere zaman ve Meydan verilmek isteniyor. Arkasında Erzurum kongresinde şöyle bir raporla açıklama yapılıyor. “Ermenilerin bu gayedeki faaliyetleri gayet mühimdir. Ermeniler genç Kürtlerle, hamiyetli dindar Kürtler izzeti nefsini okşamak için Kürtler ile Ermenilerin aynı ırktan geldiklerini ileri sürmektedirler. Ermenilerin bu iddiası sırf iğfal etmek için uydurulmuş bir şey olup kendileri de bu fikre zere kadar ihtimal vermedikleri gibi Türk, Kürt ayırmadıkları katliamlarda sabittir. Bu oyna gelmemiz Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz olamaz” diye belirtiyorlar. 1919 ‘da ki zihniyet bu tabi sonradan değiştiriliyor rapor tabi uzunca devam ediyor. Daha sonra Amasya protokolünde Kürtlerin örflerini ve kültürlerinin gelişiminde ayrıcalık tanınacak bizzat Mustafa Kemal’in imzası olmasına rağmen. Ama baktığımızda burası da makaslanmış çıkarılmış daha sonraki dönemlerde 1923 tarihine kadar resmi tarihten bir güzelce temizlenmiş 1923, 1924 tarihinde Cumhuriyet kurulduğu zaman Kürtlerin vermiş olduğu destekle kuruldu. Erzurum’dan, Diyarbakır’dan, Antep’ten, Maraş’tan kuvvetlerin silahların batıya kaydırıldığı şu tarih kitaplarında sırtında mermi taşıyan anneler var. onların bir kısmı Kürdistan bölgesinden mermi taşıyan anneler. Doğu bölgeleri düşman işgali altında değildi. Urfa, Maraş, Antep’i saymasak oradaki silahlar batıya kaydırıldı. Maraş, Urfa kendi imkanları ile kurtuldu çünkü o zaman daha Cumhuriyet kurulmamıştı.Tarihe gerçeği ile insanlarımıza anlatmamız lazım. Örneğin yine tarihe baktığımızda Kazım Karabekir süvarileri ile doğudan gelerek Sakarya’ya yetişmeseydi bizim Sakarya’yı kazanmamız hayaldi. Yunanlılara karşı savaşmıştır zamanın gazeteleri manşet atmıştır şimdi Yunanlıları yenecek güce ulaştık.
Malazgirt’i yazmazsak, Sakarya’yı Osmanlıyı anlatmazsak oradaki insanlarda yazılan tarihe farklı bir ülkenin tarihi gibi Fransa tarihi gibi bakar. Çünkü kendisi yok orada insan kendisini bulmadığı zaman yabancı bir memleketin tarihini okuyormuş gibi olur ve farklılıklar oluşur. Başbakanla konuşurken Alman tarihi, Yunan tarihi, Orta Asya da Hunları vs. koyduk neden Kürt tahine beş sayfa koymadık olanı da makasladık diye ilettim. Yunan edebiyatı, Alman edebiyatı varsa Kürt edebiyatına dair bölümlerimiz olsun. Muş’taki, Bitlis’teki insanlarda demokratik cumhuriyet olacaksak kendilerine dair bir şeyler bulsunlar kucaklayıcı olalım.
Cumhuriyet tarihine Kürt, Türk meselesi dışında İslami mesele olarak baktığımızda
Cumhuriyet tarihine Kürt, Türk meselesi dışında İslami mesele olarak baktığımızda 24 Temmuz 1923’te Lozan antlaşması imzalandı. Peki Lozan ne zaman yürürlüğe girdi. Bir uluslar arası anlaşma üç aşamadan oluşur. Bir delegasyon toplanır imzalar atılır bu anlaşmanın yürürlüğe girdiği anlamına gelmez ikinci üçüncü aşamalarında tamamlanması ve bütün tarafların süreci tamamlayarak tamamlanması gerekir. Hem bir ay sonra Lozan’ı imzalamayacak olan meclisi tasfiye ettik ve yeni bir meclis kurduk. Yoksa bizim tasfiye ettiğimiz meclis Lozan’a kökünden karşıydı ve reddedecekti. 1923 kurulan meclis tamamı tavsiye edildi Mustafa Kemalin atadığı atama meclis 1946 ya kadar devam etti aradaki yirmi üç yıllı böyle değerlendirmemiz lazım. Yeni meclis Ağustos ayında bunu onayladı Yunan parlamentosu hemen onayladı biz Yunanlılar ile anlaşmayı tamamlaya bildik.1923 yılının sonlarında buradan bir buçuk milyon Rum gitti oradan dört yüz bin Müslüman geldi. Bizim 1924 yılında yaptığımız önemli kanun değişiklik var 3 Mart 1924 Hilafettin kaldırılması medreseleri kapatıyoruz. Muş en çok Norşin medreseleri ile anılır. Şeriat ve vakıflar makamlığı kaldırılıyor yerine Diyanet işleri başkanlığı kuruluyor. Ne kadar gariptir ki 1 ay sonra 9 dokuz ay yerinde kımıldamayan İngilizler hilafettin kaldırılmasından ardından hemen Lozanı meclise getiriyorlar dolaysıyla bütün amaç anlaşılıyor asıl amaç Türkiye’de hilafeti kaldırmak, İslami değerlerle yaşayan bir milletin damarlarından İslamiyet’i çekerek almak. Bundan sonra yapılan reformların tamamına baktığımızda İslamsızlaştırma ve Osmansızlaştırma üzerine yapılmıştır.
Teke ve türbelerin kapatılması Şeh Sait isyanına bağlanması gibi 1926 da en büyük darbelerden biri daha geliyor. Kılık kıyafet Arapça, Farsçanın kaldırılması onlarca insanın şapka kanundan dolayı asılmasını saymıyorum. Asıl 1926’da İsviçre medeni kanunun apar topar Türkçeye tercüme edilerek Türk medeni kanunu diye bu ülkeye getirilmesi bin yıldır Müslüman olan bir ülke İslam hukuku ile İslam değerleri ile yetişmiş olan bir anda Türk medeni kanunu olarak dayatılması. O kadar apar topar yapılmış 1928,1929 kadar tamamlanması lazım çünkü reformların süresi doluyor. 1928 en büyük darbe Arap alfabesinin kaldırılması birisine kuran öğrettin askerler alıp götürülüyor iş buraya kadar gidiyor. Kürtçe yasaklanıyor Türkçe de dinle ilgili kelimelerde temizleniyor. Dilin üzerinden dini temizlemeye kadar gidiliyor bu bağlantılar kopsun. 1932’de tarih kurumu kuruldu bizim tarihi tamamen Türkçü tamamen ırkçı bir anlayışla yazıldı. Osmanlı tarihinde baktığımızda insanlık tarihi Hz. Adem ile başlar burada tek hücreli canlılardan başlar insan maymundan türemiş bu radikal bir değişim birisi Peygamberler tarihini anlatıyor. Diğeri Metaryalist bir anlayışla anlatıyor tarihi dolaysıyla bunun içinden bir Türk tarihi bunun içinde Türk olmayan hiçbir millet yok ve bir çok millet yok sayılıyor yok sayılmanın neticesinde geldiğimiz bugünkü nokta bu bizde diyoruz bugün geldiğimiz noktada Türkiye’yi yeni bir tarih anlayışına kavuşturmak bütün unsurların kendilerine ait olan tarihi ortaya koya bilmek bugün Türkiye’nin özeti giydiği gömlek dar geliyor gömlek bu vücudu taşıyamıyor. Hem saklananlar hem makaslananlar beyinlerimize vurulmuş olan prangalar kırmak üzerinde çalışmak, sorgulamak hepimiz için önemli bir görev özelikle yeni tarih dergisini insanlara bu bilinci aşılamak için çıkartıyorum dedi.
Tarihçi yazar Mustafa Armağana öğrencilerimizin sorulu cevaplı sohbetinin ardından Konferans sonunda Vakfımızın yönetim kurulu üyeleri Muş lalesi tablosu hediye ederek konferans sona erdi.
Hazırlayan :Abdurrahman ÇINAR
Etiketler: Abdül Hamit » Malazgirt meydan muharebesi » Osmanlı » Selçuklu » tarihçi-yazar Mustafa Armağan
BENZER HABERLER