“Hayatımızda başarının tanımını doğru yapmak lazım”

Vakfımızın bu ayki konuğu ülkemizi İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı, Avrupa Birliği Uzman Araştırmacılığı gibi birçok görevde başarıyla temsil eden ve İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde öğretim görevini sürdüren akademisyen ve iş adamı Murat Yalçıntaş oldu. Yalçıntaş, vakfımızda düzenlediğimiz konferansta, hayata yönelik, insan yaşamında başarının sırrı, girişimcilik ve Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci gibi birçok konuda tecrübelerini ve bilgilerini öğrenciler ve davetlilerle paylaştı.
Murat Yalçıntaş şöyle konuştu;
Değerli Muşlular, gençler beni buraya çağırdınız, bugün beraber olmayı lütfettiğiniz için teşekkür ederim. Burası vakıf. Burada emek verenlerden, burayı alanlardan öncelikle Allah razı olsun. Hayatımda çok insanla karşılaştım. Ben bunları ikiye ayırıyorum. Bazı insanlar vardır, hayatları kendi insanları kendi kazançları üzerine kurulu insanlardır. Kimseye zararları da yoktur. Sonuçta hayatlarını meşguliyetlerini çevresindeki insanlara harcamaktadırlar. Bir grup insan da vardır, hayatı boyunca kendi vaktinden kendi sağlığından kazancından belki hayatında bir daha göremeyeceği başka insanlara faydası hayrı dokunuyor. Vakfınızdaki değerli hocam olsun yönetim kurulu olsun bizim örnek alabileceğimiz insanlar. İnşallah hepimizin ilerde onlar gibi insanlar oluruz.
Başarının sırrı nedir?
Hayatımızda başarının tanımını doğru yapmak lazım. Herkese göre başarı farklıdır. Kimine göre başarı çok para kazanıp zengin olmaktır. Kimine göre çok ünlü olmak tanınan biri olmaktır. Benim için başarının tanımı farklıdır. Vakti zamanı geldiğinde bu dünyadan ayrıldığımızda arkamızdaki insanlar arkamızdan neler söyleyecek. Önemli olan insanlara faydamız dokunup yararlı olabildiysek ve iyi anılabiliyorsak demektir ki, başarılı olmuşuzdur. Hayatı dolu dolu yaşamışız, başarılı olmuşuzdur. Benim gözümde vakıf insanları insanlara faydası dokunan insanlar benim için başarıyı yakalamış insanlardır.
Çoğu insan özelikle gençler hayattaki başarısını hayattaki geleceğini çok kısa planlar çok maddi hususların üzerine bina etmekteler. Elbette ki maddi hususlar önemlidir ama hayatta maddi hususlardan çok önemli şeyler vardır. Hayatta çok düşüp kalktım. Her düşmem her yaralanmam bana bir şey öğretti. İstiyorum ki bunlardan öğrendiklerimi gençler ile paylaşayım. Onlarla paylaşayım ki onlar yaralanmadan, düşmeden yolarına devam etsinler. Hayat gerçekten zor ama bütün mesele hayatı doğru bir şekilde planlayabilmek etrafımızdaki insanlara olabildiğince faydalı olabilmek. Hayat değişken zaman o kadar çabuk ilerliyor zamana ayak uydurabilmek gerçekten önemli,biz istiyoruz ki hep bizim istediğimiz gibi kalsın ama öyle olmuyor. Hayatın değişikliğine ayak uyduramadığımız zaman hayatın gerisinde kalırız. Bir örnek ile tanımlarsam tarihe baktığımızda Rus Çariçesi Katerina var. Rusya’yı çok değiştirmiştir. Rusya’nın bugünkü gücünün arkasında olan kadınlardan bir tanesidir. Çariçe Rusya’yı yönetirken birçok filozof çağırır, konuşur, fikir alır. Meşhur Fransız filozof Didero’yu getirip mecliste konuşurken meşhur filozof reformlar üzerine konuşmaya başlıyor. Şöyle yapmak lazım böyle yapmak lazım diye Çariçe dayanamıyor sözünü kesiyor. Didero’nun sevgili dostum çok güzel fikirler veriyorsun ama kağıda yazıyorsun ben zavalı bir çariçeyim aldığım her kararı halkımın hassas incecik derisine yazmak zorundayım. Hakikaten konuşmaya geldiği zaman her şeyi söyleyebilirsiniz ama iş bir şeyler yapmaya geldiği zaman farklılaşıyor. Konuşmak ayrı bir şeydir yapmak ayrı bir şeydir.
Biraz Muş’tan bahsedersek ülkemizin en önemli ovalarından birinin üzerinde kurulmuş, içinden iki nehrin geçtiği ilerimizden biri ama bugün hakkettiği yere gelememiştir. İnsanın hiçbir zaman köklerini unutmaması lazım. Eğer bu ilin istediği yere gelmesini istiyorsak sizlerin gayretiyle olacaktır. Burada yaptığınız her şeyi çariçenin dediği gibi çok dikkatli bir şekilde yapmak lazım. Çok planlı yapmanız lazım ki değişiklikler ülkemizi, şehrimizi ileriye götürsün.
Hayata yönelik bir şeyler yapmak isteyen veya bir şey değiştirecek olan insana girişimci diyoruz. Girişimciyi her zaman iş kuran her zaman iş yapan insan olarak görmemek lazım. Her iyilik yapan her etrafına faydalı olan insanı benim için girişimcidir, okulunu bitirmek isteyen girişimcidir, bir yere girip çalışmak isteyen girişimcidir. Girişimciliğin tanımını geniş tutmakta fayda var.
Peki bu girişimcilikle girişimde bulunduğu işi tamamlamak arasındaki bağ nedir? Bence girimcilikle girişimde bulunduğunuz işin başarıya ulaşması arasında birkaç tane önemli bağ vardır. Ama aynı zamanda hayatta da var olan gerçekler. Bunlardan bir tanesi hayal kurmaktır. İnsanın hayalleri olmalı. Geleceğimiz ile ilgili hayaller, ülkemiz ile ilgili hayallerimiz olmalı. Örneğin biz üniversite yıllarında hayallerimiz ile devlet yıkar devlet kurardık. İnsan hayata atılınca şunu görüyor, hayat insanın önüne tercihler koyuyor bir yol çiziyor. Aslında hayat bir tercihler bütünüdür. Size çizdiği yolun doğrultusunda hareket etmek zorundasınız. Eğri yola da gidebilirsiniz doğru yola da gidebilirsiniz. Tercihi size kalmıştır. Önünüze gelen yol aslında basit gibi gözükür ama doğru bildiğiniz hayallerinizi ideallerinizi savunarak doğru ilerlemeye başladığınız zaman zorluklar bir bir karşınıza çıkmaya başlar taşı toprağı çamuru çiğnemeye başlarsınız.Arada alternatifler sunar hayalleriniz doğru bildikleriniz vazgeçtiğiniz taktirde size daha fazla kazanma daha rahat bir alternatif de sunabilir, ama kısa vadede belki kazançlı çıkabilirsiniz ama ileriye baktığınızda sonu sizi hayalleriniz ideallerinizden koparıp ayrı bir hayata da çekebilir. Kısa vadede yaptığım planlar geriye dönüp baktığımda hep keşke yapmasaydım doğru bildiğimden şaşmasaydım dediğim planlardır. Ne zaman doğru bildiklerim doğrultusunda yol almaya başladım, doğrularım peşinde koşmaya başladım o zaman başarıyı yakaladığıma inandım. Evet çok zorluklar çektim insanlar inanmadılar ama geriye dönüp baktığımda vicdanımla baş başa kaldığımda evet doğru bildiğim hayallerimin doğru yolda ilerlemişim diyebildim kendime. Hayatta doğru bildiğiniz düşünceleriniz hayalleriniz peşinde muhakkak dik durun karşınıza zorluklar çıkabilir ama bu doğrularınız muhakkak sizi başarılı çıkaracaktır.
İkincisi insan düştüğü zaman kalkmasını bilmeli. İnanıyorum ki herkesin içinde bir kahraman vardır ve genel baktığımızda birçok insan düşmüş ve kalkmıştır. Önemli olan hiçbir zaman umudunu ve inancını kaybetmemektir. Her düştüğün zaman yavaş yavaş da olsa kalkmasını bilmeli inancını kaybetmemeli yine bir örnek vermek gerekirse İTO Başkanlığı görevim sırasında Teknoparklar ile ilgili İsveç’e Stockholm’e gittik. Görüşmemizden sonra uçağımızın kalkmasına dört beş saat var hadi şehri gezelim dedik. Dünyada gördüğüm en güzel en modern şehirlerden biri. Bilgi açısından da en eğitimli ve üreten bir halk var. Ama dünyada ki intihar sıralamasına baktığımızda en çok intiharın olduğu yer. Tabi rehberimize bunun nedenini sordum bu kadar güzel, refah cennet denilebilecek bir yerde intiharların bu kadar çok olmasını. Rehberimiz ben de kızımı kaybettim bu nedenden dolayı bizde çocuklar 15, 16 yaşına geldiklerinde evden ayrılır kendi başlarına yaşamaya başlarlar. Bu çocuğa güven verir. Yaptığı işlerde eğitiminde çok başarılı olur ama başka bir durum var. O yaşlarda ayrılan gençlerin yaşları en hassas oldukları dönemler, en fazla dış etkilere açık oldukları dönemler, en kırılgan oldukları dönemler ve ailenin manevi desteğine en çok ihtiyaç duydukları dönemler gençler bu dönemi kendi başlarına geçirdikleri zaman o kadar ruhsal darbe alırlar ki, hayatlarının sonlarına kadar kendilerini toparlamıyorlar. Bugün bizim toplumumuza bakarsanız belki en fazla kendilerine güvenen, tek başına en fazla iş yapan ama aynı zamanda da morali en fazla bozuk olan, inancı en fazla olmayan ve de en fazla yalnız yaşayan bir toplumuz. Bugün İsveç’te yetişkinlerin yüzde yetmişi tek başına yaşıyor. Bu benim için ders oldu. Demek ki her şey maddiyatla kazançla olmuyor. İnsanın hayatını doğru temeller üzerine kurması için sağlam bir inanca ihtiyacı vardır.
Üçüncüsü de insanın sağlam dostlara ve aileye ihtiyacı vardır. Sizler iyi iken güçlü iken etrafınızda binlercesi dolaşır ama siz düştüğünüz zaman çevrenizde kimler kalıyor bu son derece önemlidir. Hayatta ki en önemli güçlerden bir tanesi elinizde bir mesleğiniz olması lazım. Baktığımız zaman eğitimleri güzel oluyor ama mesleği yok. Yapmayı bilmiyor. Muhakkak bir mesleğiniz olsun o sizi ayakta tutan nedenlerden biri oluyor. Bir diğer önerim muhakkak bir yabacı diliniz olsun. Bir diğer önerim ilk yaptığınız iş seçtiğiniz meslek çok önemli ne ile başlarsanız onunla devam ediyorsunuz. Yaptığınız işi muhakkak severek ve laikiyle yapın severek yapmak lazım. Bir işi zorla yapıyorsanız o işi bırakın. Son olarak hayata her yaptığın işten başarı sağlamamak utanılacak bir şey değildir. Birçok insan düşüp kalmıştır. Utanılacak bir şey varsa başarısız oldum diye korkup bir daha denememektir. Hayatta hayallerimiz uğruna ideallerimiz sağlam iradeye sahip olmak için bıkmadan usanmadan çalışmak gerekir.
Konuşmasından sonra soru cevap bölümünde Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini değerlendiren Yalçıntaş şunlara değindi:
Öncelikle şunu belirteyim Avrupa Birliği’ne girme yolculuğu Türkiye’ye çok şey katmıştır. Avrupa birliği ileride bütün Avrupa’nın tümünün bir ülke gibi sınırları kalkmış bir şekilde hep beraber kültürünü inancını yaşam tarzının bir olarak yaşanmasını hedefledikleri bir proje. Türkiye açısından baktığımızda şunu sormak lazım. Biz Türkiye halkı olarak bu hazırladıkları yaşam biçimi içinde yaşamak istiyor muyuz? Bu kültüre ayak uydurabilecek miyiz öncelikle onu kendimize sormamızda fayda var. Yine bir örnek veriyim. Brüksel’de toplantı yapmıştık iki tane Yunanlı gazeteci şöyle bir soru sordu. Siz Türkiye olarak yılarca Avrupa Birliği’ne girmek istiyorsunuz. Avrupa birliğinde de sürekli sizi alamayız eksikleriniz var diyorlar. Bu ısrarınız neden?
Şöyle bir cevap verdim. Sizin ünlü bir şairiniz var Kavafi. Eski yunan mitolojisinden bahsediyor. Eski bir Yunan savaşçı duyuyor ki altından güzellikler içinde bir şehir var. Ona ulaşmak için uzun bir yolculuğa başlıyor. Savaşçı uzun yolculuğundan sonra şehre ulaştığında şehir yıkılmış, güzelliklerinden eser kalmamış halde buluyor. Dönüp kendisine sorduğunda en güzel yıllarını bu yolculuğa ayırdığını ve değip değmediğini aslında önemli olan şehri altınlar güzellikler içinde bulup bulmamak değil bu yolculuk esnasında kendisinin edindiği tecrübeler kazançlar önemli, diye cevap verdim. Tabi bir kaç sene sonra Avrupa birliği kalır mı? İstedikleri seviyeye ulaşır mı bilemem ama bu yolculuğun Türkiye’ye standartları yakalamak açısından çok şey kattığı gerçeğidir.
“Yol gösterici fikirlere ihtiyacımız var”
Sorular esnasında söz alan Muş Vakfı yönetim kurulu başkanı Orhan Sami Gültekin, doğu bölgesinin kalkınmasına oradaki halkın çektiği sıkıntılara yönelik ve özellikle Anadolu’ya giriş kapımız olan ilimizin bugün siyasi ve ekonomik olarak çektiği sıkıntılardan kurtulmamız için, yol gösterici fikirlere ihtiyacımız olduğunu belirti.
Gültekin; Bugün Ülkemize baktığımızda tam anlamıyla henüz bir sistem oluşmuş değil. Sanayi alanında, eğitim alanında birçok noktada gerek bölgeler açısından genelde olsun eksiklerimiz mevcut düşüncelerim öncelikle geri gitmekte olan eğitim sistemimiz gerekse bölgesel olarak birçok uygulamanın sistemsel olarak gözden geçirilmesi ve uygulanmasıdır.
Bölgemize baktığımızda özelikle terör olayları birçok alanın önünü kesmiş durumda. Bugün terör olaylarının barışçıl çözüme kavuşması sadece bölgemiz açısından değil ülkemiz açısından da son derece önemlidir. Gerek sanayi gerek eğitim gibi birçok konuda önümüzü açacaktır. Tabi burada değinmek istediğim sadece askeri ve polis ile çözüme kavuşmayacağını biliyoruz. Geçmişten bu yana çok ihmal edilmiş bir bölge bu uygulamaları bir gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yıllarca burada görev yaptım olayları içinden takip ediyoruz. Şimdi de vakıf başkanlığım nedeni ile gelen gençlerin sıkıntılarını fikirlerini dinliyoruz. Buradaki sıkıntıları görüyoruz. 1071 yılına baktığımızda Alparslan elli bin kişilik ordusuyla iki yüz binlik Bizans ordusunu yenmiş ordusunun tüm ihtiyaçlarını oradan karşılamış ama bugün baktığımızda Muş gezimiz sırasında gittiğimiz Malazgirt’e bırakın elli bin kişiyi elli kişiyi ağırlamakta zorluk çekiyorlar. Biz de bu sıkıntıların içindeyiz görüyoruz. Onun için ricam bu bölgeler arasında ihmalin bir an önce ortadan kalkması için gereken uygulamaların yapılması ve bölgemizin başında olan terörün sağlam temeller atılarak kaldırılması gençlere önerim bu vatan hepimizin önce beyin olarak sonra kalben sahiplenmemiz lazım. Onun için yol gösterici fikirlere ihtiyacımız var. Bunu siyasilere, Sivil toplum kuruluşlarına anlatmamız gerekir. Son olarak ülkemiz gündeminde her gün duyduğumuz kadın şiddetlerinin de yine bu tür olayların neticesinde çıktığını söylemek isterim. Son yıllarda neden müslüman toplumları bu kadar çok geri diye Suudi Arabistan’da yapılan bir araştırmada, sebebinin kız çocuklarını okutulmadığı için geri kaldığımız ortaya çıkıyor. Bugün erkek çocuklarını da yetiştirecek olanlar anneler, geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmek istiyorsak bu uygulamaları yapmamız ve anlatmamız gerektiğini belirti.
Hazırlayan:Abdurrahman ÇINAR